Kanuni Sultan Süleyman’a bile kalmayan dünyanın Adolf Hitler’e de kalmadığını artık hepimiz biliyoruz. Soykırım yaptığı devirde sadece Yahudiler’in değil, bütün dünyada insani değerlere saygısı olan herkesin kınadığı Hitler, bugün hala birçok kesimin en merak ettiği siyasi karakterlerden biri.
İyilerin ve iyiliklerin az hatırlandığı bir dünyada, kötüye ve kötülüğe olan merak mıdır yoksa o dönemde neler olduğunu tanımlama ihtiyacı mıdır bilinmez ama Hitler’in hayatından izler taşıyan ‘Kavgam’ın ilk baskısı, Temmuz 1925’te yapılmış, kitap 1944 yılına kadar da 12 milyondan fazla basılmıştı. Türkiye’de de internet üzerinden kitabın okunması 2004’te 30 bin olarak açıklanmıştı.
Hala Adolf Hitler’in yaşamına olan ilgi sürüyor, onunla ilgili çıkan yazılar çok okunuyor, hala hakkında bilinmezliklerle dolu birçok konu var. Bunlardan biri de yetiştiği aile ortamı…
ÇOCUKLARA KARŞI ACIMASIZ BİR DESPOT
Geçtiğimiz haftalarda 77 yaşındaki Avusturyalı tarihçi Roman Sandgruber imzalı ‘Hitler’in Babası: Oğlu Nasıl Diktatör Oldu?’ isimli kitap, Kafka Kitap etiketiyle yayınlandı. Oldukça ilginç bir kaynak olan kitabın çevirmeni ise Aykut Cumbul.
Peki neden ilginç bir kaynak? Adolf Hitler’in babası Alois Hitler ile ilgili bilinenler oldukça sınırlı ve Sandgrber’e göre Alois Hitler ile ilgili daha önce herhangi bir biyografi yayımlanmış değil. Bulabildiği tüm bilgilerle Alois Hitler’in Josef Radlegger’e hitaben yazdığı 31 mektubu birleştiren tarihçi Sandgruber’in emeklerinin sonucu olarak ‘Hitler’in Babası – Oğlu Nasıl Bir Diktatör Oldu?’ kitabı doğuyor.
Mektupların yazılmaya başladığı dönemde Adolf Hitler altı-yedi yaşlarında bir çocuk. Bu çalışmadan aile dedikoduları, dönemin yaşam tarzı, Alois Hitler’in kişiliğine dair de birçok bilgi ediniyoruz. Kitap, okuyucuyu hiç şaşırtmayacağını tahmin ettiğim şu sözlerle başlıyor: “Kendisi pek de sevimli bir aile babası ve vatandaş değildi: Evde otoriter bir aile reisi, iş yerinde bilgiçlik taslayan bir memur, toplum içinde dik kafalı, çocuklara karşı da acımasız bir despot; çağdaşları Adolf’un babası Alois Hitler’i böyle görüyordu.” (Sayfa 7)
Baba Alois azimli ve hırslı, isteğinde kibar olabiliyor ama Adolf Hitler’le ilişkisi nefretle saygı arasında gidip gelen salınımlı bir ilişki… ‘Kavgam’da “Babama saygıyla bağlanmış ama annemi sevmiştim” diye yazan Hitler’i, bu kitapta kardeşi Paula da şu sözlerle desteklemiş oluyor: “Annem babamın sertlikle başaramadığını şefkatiyle başarmaya çalışmıştı. Adolf’u sevip okşardı.” Baba Alois koşulsuz bir itaat talep ederken, yetiştirdiği köpeklerden ilham aldığını tahmin ettiğimiz bir şekilde çoğu zaman sert bir ıslık çalarak, Adolf Hitler’i yanına çağırıyor, o da nerede olursa hemen babasının yanına koşuyor.
HİTLER AİLESİNİ NEDEN SAKLADI?
Freudyen bir bakış açısıyla Hitler’in babasının hayatının neden böyle olduğunu merak etmeye başladıysanız eğer bu kitap doğru yolda olduğunuzun bir göstergesi. Bazı bölümlerde tekrarlar olsa da, kitapta karşılaştırmalı belgelerle Alois Hitler’e sağlam bir bakış atılıyor. Kendisi için aile bağlarının hiçbir önemi olmadığını söyleyen Adolf Hitler, Reich Şansölyesi olduğu dönem ailesi hakkında herhangi bir şey yayınlamayı yasaklayıp, birçok belgeye zorla el konulmasını emrediyor ve belgelerin imha edilmesini sağlıyor. Wolfsschanze’de yaptığı bir konuşmada da şöyle diyor: “Aile geçmişi hakkında hiçbir fikrim yok. Bu konularda en cahil kişilerden biriyim. Eskiden akrabalarımın varlığından bile haberdar değildim. Ancak Reich Şansölyesi olduktan sonra onlardan haberdar oldum. Aile insanı değilim ben, cemaat insanı da değilim. Bana göre bir şey değil. Tek ait olduğum yer milletim. Bu tür konuları sıkıcı ve önemsiz buluyorum.” (Sayfa 34)
Oysaki, gerçekte hiç de böyle değil. Zalim bir babaya ve sevgi dolu bir anneye sahip olan Adolf Hitler’in kanlı ve şiddet dolu siyasi çizgisini tabii ki sadece aileye dayandırmak imkansız olsa da, bazı ipuçları da onun geldiği noktanın tesadüf olmadığını gösteriyor. Kendini olduğundan büyük görmek, başka fikirleri ve bilgileri asla dikkate almamak babasının kişiliğinin de belirgin özellikleri arasında yer alıyor. Şiddet eğilimiyse babasının yetiştirme tarzı, oğlunun da siyasi tavrı dikkate alındığında paralellik gösteriyor.
‘KÖKENİNDE YAHUDİLİK Mİ VAR?’ İDDİASI
Adolf Hitler’in kamusal alana ve siyaset sahnesine adım attığı 1920’lerden itibaren, destekçileriyle birlikte siyasi rakipleri de onun kökeniyle ilgilenmeye başlıyor: Aile ilişkilerindeki belirsizliklerin yanı sıra asıl soyadının Schicklgruber olması, enseste dayalı ilişkilerin var olma ihtimali ve hepsinden önemlisi soyundaki Yahudilik şüphesi söz konusu çevrelerin ilgisini çekiyor.
“Fanatik bir Yahudi düşmanı olan Hitler’in kendisi de Yahudi miydi?” soruları ayyuka çıkarken, soy pasaportuna bu kadar önem veren bir parti liderinin soyağacı merak konusu oluyor.
Viyanalı gazeteci János Békessy (Hans Habe) 1932’de bu gizemli bulmacayı çözmek için kolları sıvıyor. Viyanalı soybilimci Friedrich von Frank’ı tutan Hitler, 29 Şubat 1932’de 300 mark karşılığında bir soyağacı oluşturması için kendisini görevlendiriliyor. Yeni oluşturulan soyağacında dikkat çeken bir isim vardı: Katharina Salomon. Bu isim eleştirel yorumlara yol açıyor. Katharina Salomon ismini Maria Hamberger olarak düzeltiyor. Ancak bu düzelti spekülasyonların daha da körüklenmesine neden oluyor. Başka bir soybilimci olan Viyanalı Rudolf Koppensteiner, tüm şüpheleri ortadan kaldırmak için söz konusu soyağacının yeni bir versiyonunu hazırlasa da Hitler’in uzaktan akrabası olması nedeniyle yandaşlık şüphesi daha da körükleniyor.
Adolf Hitler’in aile kökenlerini saklama nedenlerinden en önemlisi dedesinin varlığının karışık olması… Zira Alois Hitler’in gerçek babasını uzun yıllar bilmemesi bu kitapta oldukça geniş yer buluyor. Alois Hitler’in babası üçüncü evliliğinden önce kendisini kabul ediyor ki, bu da üçüncü evliliği bir nevi zora sokuyor zira bu eş adayı akraba oluyor.
ALTTAN GELİP YÜKSELME HİKAYESİ
İş hayatına bir ayakkabıcının yanında çırak olarak başlayan, ilkokul mezunu olmasına yüksek öğrenim görmemesine rağmen Alois Hitler, zamanla gümrük memurluğuna kadar terfi ediyor. Hitler, babasının en alt kesimden çıkıp ‘çalışkanlık ve gayret’ ile üst konumlara yükselmesine hayranlık duysa da günün birinde babası gibi ‘ofiste oturmaya hapsedilmiş’ biri olarak yaşamanın ürkütücü düşüncesinden kaçmak istemiş ve babasının hayatına zıt bir varoluş biçimi olarak sanatçı olmayı hayal etmişti. Ama tabii sonrası malum…
Baba Hitler’in hayatla ilgili ilginç isteklerine şahit oluyorsunuz. İş hayatında yükselme hırsı olsa da mesela gerçek bir çiftçi olmak istiyor. Sıradan bir çiftçi değil, eğitimli bir çiftçi olmak hayali. Hitler’in babasından bahsedilirken konu ister istemez Alois’in en sevdiği hobisi olan arıcılığa geliyor. Adolf Hitler ‘Kavgam’da bu konuda hiç de yanlış olmayan bir yorumda bulunuyor: “50-60 yaşında emekli olduğunda, hiçbir şey yapmadan tek bir gün bile geçiremiyordu. Avusturya’nın kuzeyindeki Lambach yakınlarında bir çiftlik satın aldı ve tek başına çalışmaya başladı. Uzun süren aktif bir yaşamdan sonra nihayet atalarının özüne dönmüştü” dese de bu öze dönüş bir süre sonra şehir hayatına evriliyor. Alois Hitler, dört çocuğu, eşi ve kendisi yeniden şehir hayatını deneyimlediğinde, yerel siyasete de ilgi duyuyor.
SİYASET KONUŞUYORLAR MIYDI?
İnsan ve aile ilişkileri fazla katı olan Alois Hitler’in oğluyla siyaset konuşup konuşmadığı ise bilinmiyor. Ancak Adolf Hitler’in kol gücünden çok, kafa gücüyle her şeyin yönetilebileceğini öğrenmesi yine babasına dayanıyor. İlkokul arkadaşı, “O bizim Führer’imizdi. Adolf solgun ve çelimsiz bir çocuktu, hepimiz ondan daha kuvvetliydik. Yine de bize liderlik yapardı. Sürekli savaştan ve mücadeleden bahsederdi. Hepimiz onun biraz kaçık olduğunu düşünsek de hoşumuza giderdi ve onun peşinden gitmeyi severdik” diyor.
14 YAŞINDA HAYATLA YÜZLEŞME
Alois Hitler, akciğer kanamasından öldüğünde Adolf Hilter 14 yaşında, ergenliğin başında bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Babasının acımasız eğitim yöntemleri artık ortadan kalkmış olsa da babasının ölümü, Adolf için yol gösterici bir figürün kaybı anlamına geldiği belli. Onu sürekli ikaz eden babasının yol gösterici rolü olsaydı, Adolf’un okul eğitiminde daha başarılı olacağı da aşikar kitapta bununla ilgili bölümlere rastlamak mümkün. Ancak kitapta altının çizildiği bir nokta daha var ki, gelecekteki yaşam rotasının babası tarafından tamamen zorba ve otoriter bir şekilde belirlenmesinden dolayı babasına kızmadığı zira bunu yapmayı babasına hak olarak gördüğü de belli. ‘Kavgam’ kitabına çokça atıfta bulunan, karşılaştırmalı görüşlere ve akıl yürütmelere yer veren ‘Hitler’in Babası: Oğlu Nasıl Diktatör Oldu?’ fotoğraflarla da desteklenen ilginç bir çalışma.