Yüzeysel bilgi birikimimiz bize demokrasinin bir Antik Yunan yaratısı olduğunu söyler, biraz daha derinlemesine baktığımızda demos (halk), manu (el) ve kratu (hakimiyet) kelimelerinin birleşimiyle oluşan bir kelime ile karşılaşır; “halkın hükmeden eli” yani oy kullanma gücünden söz edildiğini anlarız. Tarihsel bilgi birikimine baktığımızda bu yönetim biçiminin günümüzden yaklaşık 2 bin 530 yıl önce Yunanistan’da ortaya çıktığını, ertesi yıl da Roma’ya bulaştığını görürüz. Aşağıda açıklamaya çalışacağım gibi burada bulaşma kelimesini bilinçli olarak kullanıyorum.
ESKİ ROMA’DA ‘YARI DEMOKRASİ’
Öncelikle Antik Çağ uygarlıklarının bu “halkın hükmeden eli” adlı yönetim biçimi sosyolojik açıdan ne denli güçlü ve geçerli idi ona bir bakalım. Bazı araştırmacılar bunun bir yarı demokrasi olduğunu savunuyor fakat oylama sistemi ne yazık ki bu oranın çok daha düşük olduğunu gösteriyor. Bir kere Antik Yunan ve oradan hareketle Eski Roma’da oy kullanma hakkı yalnızca erkeklere özgü idi. Eğer tüm erkekler oy kullanabilseydi bu hesaplama bir yarı demokrasiye işaret edebilirdi ancak yalnızca özgür erkeklerin oy kullandığı hesaba katılırsa oranın çok daha düştüğü görülür. Ülkenin tamamında oy kullanılabiliyor olsaydı bu durum bile yüksek bir temsiliyet oranına işaret edebilirdi ancak oylar belirlenen gün ve saatte başkentte bulunan meclislerde kullanılabiliyordu. Bir demosa veya bir curiaya bağlı olmayan özgür erkekler de oy kullanma hakkından yoksundular. Kısa bir hesaplamayla MÖ 3. yüzyılda 600 bin nüfuslu Atina’da düzenli oy kullanan kişi sayısının 6 bini geçmediği görülür. Böylece “yarı demokrasi” diye tabir ettiğimiz yönetim biçiminin aslında halkın küçük bir kısmının isteklerini yasallaştırmaktan öteye gidemediği anlaşılır.
Eski Roma’da halk bir yıl boyunca yürütmenin başında bulunan consul ve onun yüksek yetkili yardımcıları olan magistratları seçme yetkisine sahipti. Ancak yönetim tek başına bu yüksek memurların elinde değildi, comitia centuriata, comitia populi tributa ve concilia plebis tributa adlı üç meclis yasama yetkisine sahip olmaksızın Eski Roma’da işlerin ne şekilde yürüyeceğine katkıda bulunuyordu. Bunlardan ilki yani comitia centuriata krallık döneminden kalma bir uygulama olmakla birlikte hem patricius hem de pleb sınıfından özgür erkeklerin katılımıyla oluşturulurdu. Bu meclis çatısı altında consul ve diğer yüksek magistratların seçimi yapılır, yasa önerileri tartışılır, savaş ve barışa karar verilirdi. İkincisi yani comitia populi tributa yine her iki sınıfın özgür erkeklerinden oluşur ve praetorların önerdiği yasa tekliflerini kabul ve reddetme oylaması işini üstlenirdi; adli yargılamalar sonucunda ortaya çıkan para cezalarını verme, ayrıca ikinci düzeydeki magistratların seçimi işlemi de bu meclisin görevi idi. Sonuncusu yani concilia plebis tributa adından da anlaşılacağı üzere yalnızca pleb sınıfının özgür erkeklerinden oluşur, pleblerin haklarını savunan orta düzey memurların seçimi işini yürütürdü. Başlarda bu mecliste alınan kararlar yalnızca plebler açısından geçerli olsa da MÖ 287’den itibaren tüm halkı bağlayıcı yasalara dönüşmüştü.
Görüldüğü gibi Eski Roma’da oy kullanma işi günümüzdeki kadar basit ve anlaşılır değildi. Öncelikle meclislere girecek seçkinliğe sahip olmanız gerekiyordu, ardından seçim günü Roma’da bulunmanız ve işi gücü bırakıp mecliste dirsek çürütecek kadar varlıklı olmanız da gerekiyordu. Varlıklı olmak zorunlu değildi ancak tüm gün hatta tüm hafta süren oturumlarda hazırda bulunmak için çalışma zorunluluğunuzun olmaması gerekirdi. Ardından mecliste yer almanız ve tartışmalara katılmanız gerekirdi. Sonra oylamalara geçilebilirdi. Ancak yine de herkes oy kullanmıyordu, özgür erkekler bağlı bulundukları tribuslarında oylama yaparak bir karara bağlıyor ve oyu temsilci olan bir kişi kullanıyordu. Şimdiye kadar işler hala rayında gibi görünse de en çekişmeli seçimlerin gerçekleştiği comitia centuriatada patriciuslar 98, plebler ise 95 oy ile temsil ediliyor ve önce patricius sınıfının oy kullanması gerekiyordu, böylece çoğu kez pleblerin oy kullanmasına bile gerek kalmadan yasa oylamaları bitiyordu.
Fakat consul seçimleri biraz daha rekabetçi ortamda geçiyordu. Bir kere bu seçim evet ya da hayır oyu ile yapılmıyor, adaylar arasından iki tanesinin seçimi kazanması gerekiyordu. Patricius ve pleb oyları arasında ayrım yoktu. Başlarda açık oy ve açık sayım yapılıyordu, yani adayın adı okununca tribus üyeleri el kaldırıyor ve o anda mecliste bulunan 9 ayrı oy sayıcı kalkan elleri sayıp rapor ediyordu, sonunda sayılan oylarda mutabık kalınınca seçim yapılmış oluyordu. Oy sayıcıların son anda ve kurayla belirlenmesi bir nebze oy sayım işine güven verse de hiçbir zaman tam güven sağlanamadığı için, daha geç dönemde gizli oy açık seçim yöntemine geçildi. Bu sistemde daha önceden belirlenmiş oy pusulaları bir kavanoza atılıyor ve açık şekilde sayılıyordu.
SEÇİMDE SİYASETÇİNİN ROLÜ
Şimdiye kadar Romalıların neyi seçtiklerini, nasıl seçtiklerini ve seçimleri nasıl güvence altına aldıklarından bahsettik. Ancak bu işin seçmenle ilgili bölümüydü, bir de seçimde siyasetçinin rolüne göz atalım. Öncelikle belirtelim ki consul veya yüksek magistrat seçilmek kişiye ömür boyu sürecek ayrıcalıklar, devleti yönetmiş olma gururu ve ömür boyu senato üyeliği payesi getiriyordu. Başarılı oldukları sürece bu göreve birden fazla gelen kişiler de olabiliyordu. Ancak bunca değerli şeyi rekabet olmadan elde edemezdiniz!
Seçimler yaklaştıkça oyunlar, festivaller düzenlemek, zaten var olan kutsal günlerin organizasyonuna sponsor olup oralarda boy göstermek her siyasetçinin ilk tercihi oluyordu. İkinci sırada yoksul halka zeytinyağı, şarap ve buğday dağıtmak, hatta el altından para dağıtmak bile çekinmeden yaptıkları bir şeydi. Romalı praetorlar bu tür suçları önlemek adına onlarca kanun maddesini yasalaştırsalar da Romalı siyasetçiler her seferinde bir yol bulup suç sayılmayacak yöntemler geliştirmekte ustalaşmışlardı. Mesela ünlü siyasetçi Iulius Caesar kendisine oy vereceklerini bildiği Gallia halkına topyekun Roma vatandaşlığı vererek istediğini elde etmeyi başarmıştı.
Romalı siyasetçiler özellikle buğday ve şarap dağıtımı işini yürütecek yardımcılar bularak seçimlerde diğer adayların önüne geçmeye çalışırlardı. Bu bağlamda hem seçmenin karar verme zorlukları hem de seçim güvenliği göz önüne alındığında Eski Yunan ve Romalıların demokrasi mücadelesini ve demokrasiye olan inancını takdir etmek gerek. Çünkü bu koşullarda bile bir ışık görebilmeleri, bu ışığa tutunmaları daha sonraki dönemlerde onlara yüksek demokrasi standartlarını getirdi.
*Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tarih Bölümü, Doç. Dr.
(KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)